7 Ocak 2011 Cuma

Batık masraf hatası yaşamlar

                                                                                                     TARAF/ 4 OCAK 2011 SALI

Yılbaşının ertesi günü, bir arkadaşımla şehrin sakinliğinden yararlanıp iyi blues dinlemek için Kafka’da soluklandık. Derken bir çift girdi içeriye. Oturduğumuz masaya doğru ilerlediler. Adam gözlerini kısıp bana doğru bakınca başımı sallayıp “merhaba” dedim. 
“Melih Altınok, Taraf’ta yazıyorsunuz” dedi.
Halim yoktu, tereddütsüz bir şekilde teklemeden, “Hayır, nerden çıkartıyorsun” diye yanıtladım, sakin bir muzırlıkla.
Adam şaşırdı. “Nasıl olur ya, sen osun diye gördüğümde başımı çeviriyorum, selam vermiyorum, sinirlerim bozuluyor” diye söylendi.
“Hayır” diye tekrarladım, karıştırıyorsun”
Aslı şaşkın; müşterileriyle ilgilenmek için bekleyen Neslihan ise kararlı bir şekilde bu kara komediye katılmakta gecikmedi:
            “Oluyor bazen, çok karıştıran oluyor”
Adam yanındaki kadına dönüp “Çok benzemiyor mu ama” diye hayıflandı. “Ya çok sevindim. O adam sürekli sola küfrediyor. Bir ona bir de DSİP’lilere dayanamıyorum. Hay Allah çok sevindim.”
Sohbete şahit olanlarla birlikte epeyce güldük bu parodiye. Ama gece boyu, Taraf’ta yazmaya başladıktan sonra sokakta, lokantada, otobüste yoğun bir şekilde aldığım benzeri tepkileri düşündüm.
Ülkemde evrensel değerlere uygun güçlü bir sol muhalefet arzumdan ötürü, var olan yapıların arazlarını eleştirmem küfür sayılır mıydı? E, darbe karşıtı tavrım ya da  anti militaristliğim de gerekçe olamazdı.
Belki kimi sol çevrelerin karikatürize durumlarını, bir “kutsalı” konuşurkenki ciddiyetle değil de mizahın diliyle ele almam, tepkilerini çekiyordu.
Mevzuun kolektif bilinçaltıyla ilgili olduğuna kanaat getirdim sonunda.
Zaman düzleminde değerlendirdikleri ve akıllarını tutsak eden yersiz tutarlıklılarıydı aslında karşıma dikilen.
Dünüme dair özeleştirilerim, bugün hâlâ ısrarcı oldukları hataların yüküyle kamburlaşan sırtları sızlatıyor olmalıydı.
Çünkü (gerçi alakaları yok ama) diyalektik materyalist olduğunu iddia eden bir solcu, ne dün ne de bugün yanlışa düşmüş olabilirdi.
Komik!
İnanın, irrasyonel bir varlığa inançlarından ötürü, alâmetifarikaları farklılığa ve değişime tahammülsüzlük olduğu iddia edilen dindarlar, tutarlılık denilen kavramın cenderesinde sıkışan sol kesimler kadar irrasyonel değiller.
Belki bu görece sağlıklı hallerinde, tevekkülün etkisi var. Bir nevi, varoluşçuluğun getirisi bu. Böylece kendilerini, pozitif aydınlanama zihniyetinin başımıza bela ettiği, insanın rasyonel bir varlık olduğuna dair “inancın” yanılgılarından koruyorlar.
Bu yüzden de insan merkezci (antroposantrik) ve aklı fetişleştiren solcular gibi, çoğu kez zamanın ruhunu ve gerçeğini bir kenara bırakma pahasına düşüncelerinin dünle tutarlı olmasına çabalamıyorlar. Bu yüzden de değişiyorlar, gelişiyorlar.
Bugün ülkenin içinde olduğu dönüşüm sürecinde, dindarların kafaları karıştırırcasına adeta bir lokomotif vazifesi görmeleri de bu yüzden.
Sol ise tüm sermayesini koyduğu ancak daha sonradan kârsız olduğu anladığı halde bu “projeye” para harcamaktan geri durmuyor. Varını yoğunu, değişime karşı ördüğü barikatların harcına yatırıyor. E haliyle tüm faaliyeti batık masraf hatasında ısrardan bir adım öteye geçemiyor.
Yazık!
En devrimci haliyle değişimin hayaletlerinin bile karşısı dikilen dostlara, yukarıdaki resme bakmalarını öneriyorum. Ardından Gökbilimci Carl Edward Sagan’ın dünyaya yaklaşık 6 milyon kilometre uzaklıktan çekilen bu fotoğraf (Pale Blue Dot) üzerine yazdığı şu satırlara bir göz atsınlar:
"Tüm o generaller ve hükümdarlar tarafından dökülen kan ırmaklarını düşünün... o şekilde, şeref ve zafer içerisinde dönemlerinin efendileri olan, yalnızca küçük bir noktanın bir bölümünde... bu küçük pikselin bir köşesinin sakinlerinin, diğer bir köşesin farkları zorlukla ayırt edilebilen sakinlerine yaptıkları bitmek bilmeyen zorbalıkları düşünün...başka birini öldürürken ne kadar heveslilerdi. Düşmanlıkları ne kadar ateşliydi. Afra tafralarımızın, hayali ben-merkezciliğimizin, evrende ayrıcalıklı bir pozisyonda olduğumuza dair yanılgımızın, boyunun ölçüsü bu soluk ışıklı nokta tarafından alındı"
O noktada nokta bile değiliz ki, bir de o küçük zihinlerimizdeki hatalarda tutarlı olmamız beklensin bizden.
Trajedi!