29 Aralık 2010 Çarşamba

BDP, HAS-PAR, EDP, niye olmasın


            Taraf/ 28 Aralık 2010 Salı

Gündemdeki anadilde eğitim, çift dilli yaşam ve demokratik özerklik tartışmaları, 2011 Haziran seçimlerinin ardından nasıl bir ülkede yaşayacağımızın ipuçlarını veriyor.
            Bazılarımızın “Hiç olmazsa demokratikleşme reformlarına daha az muhalefet ederler” diye umutlandıkları Kılıçdaroğlu önderliğindeki “yeni” “solcu” CHP’nin sahadaki ilk sınavını nasıl verdiğini gördük işte.
            Bölgede Kürtlerle kucaklaşmayı hedeflediklerini söyleyen (Kürt demeden tabii) partinin genel başkanı söz konusu tartışmalarla ilgili ne diyor:
            “Ama dilimiz Türkçedir, resmi dilimiz Türkçedir. Resmi dilin yanına başka bir dil koymak doğru değildir, ülkeyi böler, ayrıştırır… Bizim bir bayrağımız var, şehitlerimizin kanıyla sulanmış, göndere çekilirken hepimiz gururla saygı duruşunda bulunuruz. Bu bayrak, ne benim, ne bir başkasının bayrağı. Bu bayrak, ulusun bayrağı. Bu ulusun her parçası bu bayrağın sahibidir. Farklı bir bayrak tartışmasını yapmak bile doğrusunu isterseniz bizim onurumuzu kırıyor. Böyle bir şey düşünülemez." 
            “Bayrak, saygı duruşu, şehit kanı, bölünme, ulusal onur…”
            “Sol”da konumlandığını iddia eden muhalefetin söylemi bu olunca, reflekslerini bir ölçüde dönüştürmeyi başarsa da hâlâ tabanının ezici çoğunluğunu milliyetçi-muhafazakârların oluşturduğu AKP de ay yıldızlı topa girmekte tereddüt etmiyor tabii.
            Başbakan Tayyip Erdoğan’dan dinleyelim:
            “Kürt sorununu savunuyorum, ama biz Kürtçülüğe karşıyız. Bizim üç kırmızıçizgimiz var. Etnik, bölgesel ve dinsel milliyetçilik yapmayacağız. Türkiye Cumhuriyeti tek millet, tek bayrak, tek devlettir. Resmi dili Türkçedir. Ortak dil Türkçedir, bu gerçeği değiştirmeye yönelik hiçbir girişim kabul edilemez. Bu topraklarda ameliyata izin vermeyiz”
            “Kürt sorunun savunuyorum ama… Tek millet, tek bayrak, tek devlet, tek dil!”
            Elbette AKP’den ve CHP’den, BDP’nin ya da DTK’nın, bazılarını benim diyen demokratların ve özgürlükçülerin bile aşırı bulduğu taleplerini kabul etmelerini, savunmalarını falan beklediğimiz yok.
            Ama büyük bir kabuk değişim sürecine girmiş, statükonun da enikonu yıpranmış olduğu 2011 Türkiye’sinde, her demokratik ülkede pekâlâ “tartışabilecek” bu konuların, geçen yüzyılda kalmış faşizan ulus devletin argümanlarıyla savuşturulmasına karşı çıkacak, bu mevzuların “teknik” bir boyutta konuşulabilmesini önerebilecek, siyasal iktidarı ve kamuoyunu da bu aklıselim atmosfere hazırlayacak bir muhalefet çıkartamayacak mıyız?
            Seçime şunun şurasında altı ay kaldı. E hal buyken, milliyetçi söylemelerin havada uçuştuğu, AB üyeliği perspektifinin rafa kalktığı bu karanlık tabloda, başta AKP olmak üzere, diğer partileri seçim sonrasında yeni, sivil ve demokratik bir anayasa yapılması iradesini açıkça ortaya koymaya nasıl zorlayacağız mesela.
            Hele ki haziran sonrasında meclisin mevcut aritmetiğinin çok değişmeyeceği, AKP’nin üçüncü seçim zaferini kazanacağı, seçime yukarıda örneklerini verdiğimiz argümanlarla giren partilerin de “muhalefet” sıfatıyla karşımıza çıkacakları ortadayken.
Duyumlarıma göre sekiz “sol” partinin CHP’de yan yana gelmesiyle oluşturulacak MC-sol blok ittifakı iyice pişirilmiş. Hatta ÖDP içerisinde bu yan yana geliş sıkıntı da yaratmış, partide yeni bir bölünmenin söz konusu olduğu iddia ediliyor.
Bu süreçte, BDP’nin, HAS Parti’nin ve EDP’nin yan yana bir seçim ittifakına gitmesi çok mu zordur?
CHP’ye bile ittifak önerebilecek kadar pragmatistleşen BDP, “Anadil ana sütü gibi helaldir” diyen, yeni anayasa sürecini “yetmez ama evet” diye karşılayan, içerisinde Mehmet Bekaroğlu, Zeki Kılıçaslan gibi demokratların bulunduğu, Saadet’in katı milliyetçi-muhafazakâr tabanı içerisindeki demokrat unsurları kendisine çeken HAS Parti ile yan yana gelemez mi?
Gerek referandum sürecinde gerekse ana dil, demokratik özerklik ya da üniversitelerdeki türban sorunu gibi konularda hiçbir kompleksleri olmadığını açıkça gösterip cesurca evrensel sol değerlerden yana tavır koyan EDP için bu soruları sormuyorum bile.
Nüanslarını bir birine dayatmadan, yeni anayasa ve daha fazla demokrasi müşterekinde oluşturulacak böylesine bir seçim ittifakı bence barajı aşar.
Böylece hem siyasal iktidarı daha fazla milliyetçilik yapmaya mecbur eden muhalefet etkisiz hale getirilmiş olur hem de AKP demokratikleşme reformlarında bir meşruiyet zeminine kavuşmuş olur. Söz konusu partiler de seçim sonrası bu demokratik perspektiflerini meclise taşırlar ve nicedir özlediğimiz gerçek muhalefeti bize armağan ederler.
Çok mu zor?
Tabanı bahane etmeyin lütfen. Demokratlar çoktan sokakta, fikri boyutta yan yana geldi, görmüyor musunuz?
İnanın tüm demokratlar kazanır, Türkiye kazanır.
Bu konuyu konuşmaya devam edelim derim.